May 14
Sevgili Murat hocam paylaşmış,
aşk ile…
Hz. Muhammed’in Kabe’nin içinde bulunan üç putu kırdığı anlatılır.
Bu putlardan birinin adı Mennan’dır. El-Mennân ismi iyilik ve lütufta bulunan anlamına gelir.
Bunun manasına dair Muhiddin Gür Bey’in anlattığı bir manayı paylaşmak istedim.
Maneviyata Yolculuk
23. Mana
Bir gün mana aleminde, insanları Allah’a çağrı nidası duydum. Yani “isteyen gelip Allah’ı görebilir” diye bir terimdi. Bu çağrı nidasını duyunca, arzum Allah olduğundan hemen çağrıya icabet ettim. Bir çok hediyeler alıp, Allah’a gitmek için yola çıktım. Aslında hediyelerimde yapmış olduğum ibadetlerimdi. Namaz gibi zekat gibi Kur’an, zikir, din, iman gibi benzeri ibadet sistemleriydi. İşte bunları alıp Allah’a doğru yol aldım. Aslında olay bir duygu menzili gibiydi. Ama ben çok sevinçliydim. Çünkü benim ibadetim ve iyiliklerim oldukça çoktu. Belki de ben öyle sanıyordum. “hediyelerim çok iyi, kabul edilirim” diyordum. Bu yolculukta zannediyordum ki, yalnız ben gidiyorum. Ama yolda gördüm ki, tüm varlıklar ve insanlar alemi, hepsi birden Allah’a gidiyorlar. Gidenlerin de kendilerine göre hediyeleri vardı. Tüm evrenler bir bütün olarak Hakka gidiyorlardı. Bunları görünce hayretten hayrete düştüm.
Beni hayrete düşüren, konulardan biride insanlardan başka hiçbir varlık amellerini ve iyiliklerini ne ellerinde nede dillerinde götürmüyorlardı. Yani insandan başka hiçbir varlık, yaptıklarından karşılık beklemiyorlardı. Yalnız insanlar cehaletlerinden dolayı yaptıklarına karşılık bekliyorlardı. Bu karşılıkta kurtuluş karşılığıydı. Her varlık kendi vazifelerinde çok mutluydular. İnsanlar amelleriyle insanlıklarını bulacaklarını bilmediklerinden amel birikimiyle sevap beklediklerinden umutsuz ve mutsuzdular. Zaten ben bunların, içeriklerini biliyordum. Benim amacım bir an evvel Allah’a gidebilmek olduğundan, yoluma devam ediyordum. Herkes kendi amelini yüklenmiş, benim gibi onlarda Allah’a gitmek üzere yollarına devam ediyorlardı. Bu yolculukta ben insanlar içerisinde çok mutluydum. Nedeni ise, benim hediyem herkesin hediyelerinden daha çok olduğundandı. Öncede yazdığım gibi hediyelerimiz, kendi amellerimiz ve insani hallerimizdi. Yolculuğumuz ilerledikçe insanların hediyeleri çoğalmaya başladı. Şöyle ki, bazı insanlar var ki, Allah yolunda canlarını, başlarını vermiş olarak yollarına devam ediyorlardı. Mal, para, hizmet, amel neler, neler götürmüyorlardı ki, zaman ilerledikçe benim kendi hediyem sıfır gibi görünmeye başladı. Mahcup olmakla beraber yinede hediye hediyedir diyip yoluma devam ettim. Sonuçta bir vadiye geldim ki;
Ne göreyim…. uçsuz bucaksız bir saha, ve de genişliğinin tarifi imkansız. Ayrıca menzilde gönül menziliymiş. Bu bilgiler bana savurtsuz olarak nakş ediliyordu. Bu sahrada gördüğüm manzara ezelden beri gelen insanların hepsi, hediyeleriyle beraber orada bekliyorlardı. Sahraya varınca ben daha ileri gitmek istedim. Hemen önüme geçildi. Bu önüme geçiş olgusu da kendimden, kendime manevi bir güçtü. Ben önüme geçenlere, “Allah bizi çağırmış onu görmeye gidiyorum” dedim. Bana denildi ki “iyi geldim ama, ne var ki göremezsin” denildi. “Neden” dedim, “Sen ve sizler amelinizle gediğiniz için göremezsiniz” dediler. Ben onlara çıkışarak herkesin ameliyle Allah’a ulaşabileceğini savundum, onlar da bana cevaben “Evet herkes ameliyle Allah’a gider. Ama ne var ki, amelini getirenler Allah’ı göremezler.” O zaman baktım ki, ne canını ne başını getiren, ne amelini getiren, ne malını getiren hiç birisi içeri alınmıyor. Ancak ameliyle gelip de, amelini getirmeyenler içeri alınıyorlardı. Sordum ki, “bu kişiler ne zamandan beri burada bekliyorlar”. Bana manen açıldı ki, yaratılanlar, yaratılacaklar ve de geçmişte ölenlerin hepsi buradalar. Irk ve milliyet ayrımı hiç yoktur. Yalnız amel ayrımı var. Bir de hizmet ile gönüle girmek var ki, onlar her gözden gizli olarak, Allah’ın bilgisinde olup Allah’a gidebiliyorlardı.
Zaten amelin en üstünü de bir gönüle girmekti. Nedeni ise, Allah’ın insan gönlünde olduğudur. Bunların açıklamasını zaten yapmıştım. Onun için sizlere tavsiyem. Elinizden geldiği kadar gönül yapmaya ve de gönüle girmeye gayret edin. Bunu başarmak içinde hem muhatap, hem muhabbet, sevgi, aşk hem de bilen bir kişiye ihtiyaç vardır. Tekrar konumuza dönersek. Bu sahrada her ne kadar ileri gidemedimse de, bana sonsuz ilimler açıldı. Israrı geçersiz olduğu bir yerde ne var ki, hemen manadan ayıldım. Ve de analdım ki, insana en iyi Mürşid Allah ve de Allah’a ulaşmış bir kişi, en seri vasiyet ise, amel en süratli gidiş, ihlas olmaktadır. Zaten yazdıklarım gördüklerimin yanında sıfır kalır. Onun için diyorum ki, kendinizi arıtmak için, işlemiş olduğunuz amel çeşitleri, her ne olursa olsun. Hepsini kullanın. Ama hepsini menfaatsiz olarak insanlara faydalı diye yapın. Allah rızası için olsun. Kurtuluşunuz bu yoldadır.
Sevap için yapılan amel, insana yük olmaktan başka bir şeye yaramaz…
Muhiddin Gür
May 06

Bugün Hıdrellez… Tüm dilekleriniz gerçek olsun…. 🙂

Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil…

Sağlığı iyi olsun. Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın.

Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın.

Sevdikleriyle birarada olsun. Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa, bölüşücek biri olsun; nesi yoksa, bulup getiricek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.

Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun. Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O herşeyine, her haline tek tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun. Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.

Neşesi bol olsun.
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde birşey durup durup zıplasın. Duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.

Değiştirmek istedikleri değişsin.
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.

Birşey ona sürpriz olsun. Günlerinden birgünü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş’ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. Öyle tahmini mümkün olmayan birşey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.

Bir hayali gerçek olsun. Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup, onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.

Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun.

Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.

Amin.

 

( Ekleyecek pek birşey yok, amin 🙂 )